19 Eylül 2015 Cumartesi

Ölüm Dansı

Hiçten kadınlar vardı
Hiç kokan duvarlara gömülü.
Dans ederdik biriciğim
Var edilmemiş sahnelerde. 
Kayıp yenilgilerin gölgesine saklıydı oysaki,
Nereye gittiğini sanıyor bu sonbahar?
Karanlığın çığlıklarında yalnızdı gökyüzü,
Son yıldızlar parçalanırken gün ışıklarında.
Dumanı tüten bir fincan gece,
Ya sonbahar,
Sonbahar Ate?
Eylül de mi kandı yoksa,
Ölümün sahte zerafetine? 
O gece ki,
Kaplayan tüm ölü yenilgileri,
Ölümü ve ölümün tüm zerafetini...
O karanlıklar ki,
Yok eden yaradılmış tüm güzelleri,
Güzelliği ve hiçliğini...
Dans ederdik biriciğim,
Karanlığın ölüm kokan gecelerinde...
Zerafetin katledilişini izledik gökyüzünde,
Bir yıldız daha intihar ederken başucumuzda.
Sonra kapadın gözlerini,
Bir dilek tut dedin bana. 
Hiç bilmedin,
Ölmeyi diledim. 
Dans edelim dedin, 
Hapsettin avuçlarımı ellerine.
Sarhoştun belki de,
Hiç duymadın kayıplarıma ettiğim küfürleri.
Hiç görmedin gözlerimin hapsettiği yaştan bozma nemi.
Dans ederdik biriciğim,
Şarkılar söylerdin sen,
Ağlardım bense sessizce.
Hiç bilmedin,
Ölmeyi diledim.
Dans ederdik,
Kırık dualar üzerinde ağlayan ayaklarımıza inat.
Buharlaşan gökyüzünde ağlayan dualara inat.
Dans ederdik biriciğim,
Hiç bilmedin,
Kollarında titrerken,
Ölmeyi dilerdim...




19 Ağustos 2015 Çarşamba

İsimsiz Naralar


Soyundu kelimeler,
Çıplak kaldı ölüm kokan şiirler.
Yağmur kokan kelebekler vardı,
Umutsuzca gülümseyen bir kadın bir de.
Geceye boyadım tırnaklarımı,
Bordo rujumu bahşettim bir izmarite daha.
Dudaklarımdan silinip sigaraya karışan rujuma yükledim ruhumu.
Her sigara dumanında uçup gitsin diye.
Kırmak istedim kirpiklerini,
Sarılmak istedim diz kapaklarına.
Öpmek istedim ses tonundan,
Ve sevişmek geceye dolan hüzne inat...
Simsiyah kelimeler vardı dilimin altında bekleyen,
Kusulmak üzere tüm dünyaya.
Çığlıklar parçalanırken buğulu bir aynada,
Kırık bir hayat daha damladı göğe.
Küfürler saçılıyordu o bordo dudakların arasından;
Kime,
Neye olduğunu bilmediğim...
Belki sana,
Belki babama,
Belki de tüm dünyaya.
Sevilmeyeceğini erkeklerin babamda öğrendim ben Ate,
Kahramanım olmadı hiç.
Kıvırcığa dönük saçları yüzüne düşen küçük bir kız çocuğundan,
Geceye dönük ruhu okyanusta boğulab bir kadına dönüştüm.
Bir gecede,
Bin gecede...
Soyundum o gece,
Çırılçıplak hüznü gördüm tenimde.
Temizlemek istedim o karanlığı,
Bitsin istedim bu sancılı iç bulantısı.
Seviştim,
Tenimi saran karanlıktan kurtulmak için,
Ruhuma bulanan günahları diğer tenlerde temizlemek için.
Seviştim,
Seviştikçe daha da kirlendim.
Bir gecede anladım dünyanın bir bok çukuru olduğunu.
Bir gecede anladım mutluluğun bir kelimeden ibaret olduğunu...
Soydum kelimeleri,
Fırlattım jilet yaralarından bozma kahkahalara.
Bir gecede öldüm ben Ate.
Bir ölüm ancak bu kadar iyi hissettirebilirdi.
Bir gece ancak bu kadar iyi öldürebilirdi...


14 Ağustos 2015 Cuma

Binbir Gece Yalanları

Ölü denizler gördüm gözlerinde,
Hasta çocuklar...
Yıkık bir evden merhaba dedim sana,
Kırık bir aynadan baktım hayata...
Sonbahar ölü yapraklarını savururken eteklerime,
Yaktım tüm dünyayı son sigaramda. 
Bir gece girdin rüyama,
Bir gecede öğrettin sevmeyi bana.
Issız yağmurlara teslim etmişken ruhumu,
Bir sigara daha uzattın bana.
Budur dedim biliyor musun,
Buydu işte hayat.
Ciğerime dolan bir sigara dumanıydı.
Kırıklarımın üstünde dans ettiğim bir rüyaydı.
Buydu işte hayat;
Geceye adanmış bir kadındı,
Bulutların gözyaşlarına terkedilmiş bir adamdı.
Buydu,
Dudaklarımda tüten son sigaramdı...
Binbir kez öldüm o ölü denizde,
Binbir kez dirildim o ölümlü gecede.
Sonra rüzgara savruldu o binbir gece masalı.
Bir masalda kaldın,
Hiç bilmediğim.
Bir gecede kaldın,
O ölmeyi beceremediğim.
Bir gece,
Binbir kez ölmeyi dilediğim...

11 Ağustos 2015 Salı

Kıyamet Çığlıkları

Gecenin nefesi karışırken soğuk bir mezar taşına,
Ölümün zerafetiydi dokunan tenime.
Yorgun göğe karışırken cani çığlıklar,
Issız bir vapur dumanına gömülü kaldı o mektuplar...
Sonra sustu kıyamet,
Güze karıştıı derin masallar. 
Bir kolye koptu,
Saçıldı hayat geceye doğru...
Öp beni diye yalvardım o gece,
Beni öpmesi için yalvardım o geceye.
Öpmedi,
Öpmedin...
Dokunamayacağım kadar uzaktı,
Canımı yakacak kadar soğuk...
Hissedebileceğim kadar yakındı,
Tenimi kavuracak kadar sıcak...
O gece bir katildi,
Hayallerimi katledip cesetlerini fırlatan benliğime...
O gece caniydi,
Öldürüp beni bırakan canlı bir cesette...
O gece bendim,
Ben o geceydim.
Karanlıktım ben,
Bir katildim.
Kirli bir günahın silüetiydim belkide...
Bir şeyler doğmalıydı,
Bir ışık olmalıydı.
Bir şeyler ölmeliydi,
Karanlıkta dans etmeliydi ölüler.
Doğdu,
Kırık bir ruhun ışığı doldu camekanlara.
Öldü,
Bir gece daha öldü dualarımda.
Kıyamet koptu azizim,
Acı olansa tek şahidi bendim....


5 Ağustos 2015 Çarşamba

Müsvedde Kırpıntıları

Bir fahişenin sahte iniltileri dolarken geceye,
Cam tabutlardan selam verdik sonsuzluğa.
Öldük biliyor musun Ate,
Yaşıyoruz sanarken hemde...
Mezar taşları sarıldı hiçliğe,
Gölgelendi kayıp ruhlar.
Var olmayan kadınlar vardı,
Var olmayan bahçelerde...
Bir balerin dans etti sonra,
Sonbaharın izdüşümlerinde.
Kırmızı gözler karşıladı bir sabahı daha,
Güneş tırmanırken gök tahtına.
Bir sabah daha Ate.
Küf kokan eski bir barın plağından
Dilimize hediye kalmış bir nota daha yükseldi sabaha.
Ah be küçüğüm,
Nereden geldik biz buralara?
Hiç var olmamış bir kadın,
Hiçliğe ait o kadın,
Nasıl da görebildi bir sabahı daha?..



4 Ağustos 2015 Salı

Gecenin Ağıdı

Linç edilmiş rüyalarımdan yazıyorum sana majesteleri
İntihar süsü verilerek katledilmiş yıldızlardan bu satırlar.
Duaya açılmış avuçlara düştü ölü melekler.
Saçıldı yerden göğe ölüm.
Yedi katına doldu göğün,
Kanadı,
Ağladı arş.
Gökkube düşürürken ölü çocuklarını kucaklarımıza,
Başarısız ve kanlı bir kürtaja kurban gitti avuçlarımıza dolan şans.
Ölü bir bebeğin gözyaşları karışırken nefesime,
Paslı bir mezar taşına sarıldı ömür.
Ama sen,
Sen oydun.
Gölgelere kundaklanmış ışık,
Siyahıma karışmış umut,
Dudaklarıma karılmış hüzün...
Sen oydun.
Sisli gecelere saklanmış çığlıklarımdın benim.
Puslu sokaklarda,
Islak kaldırımlara gömülü sanrılarım...
Bunları bir geceden yazıyorum majesteleri.
Kırık dökük,
Yarım yamalak bir geceden.
Dudaklarım majesteleri,
Ah bir bilsen ne kadar özledi nefesini mutluluğun...
Şehirler dolusu lanet yağdı çocuk hayallerime,
Şehirler dolusu ölüm yağdı o çocuk bedenime.
Şehirler dolusu majesteleri,
Şehirler dolusu kan.
Şehirler dolusu majesteleri,
Şehirler dolusu acı...
Sen,
Sahi sen neredesin şimdi? 
Bir gecenin ağıdı daha yayıldı satırlarıma.
Bir gecenin ruhu daha karıştı dudaklarıma.
Bir gece daha majesteleri,
Ölüm için çırpındığım bir geceden daha...



31 Temmuz 2015 Cuma

Gecenin 3ünden

Uğursuz gece.
Uğursuz 3 rakamı.
Saat 3.
Avuçlarımda kanayan bir gecenin 3 ünden daha selamlar olsun azizim.
Yıldızların sanrıları gölgeleniyor geceye doğru.
Gittikçe blurlaşan gökyüzünde dans ediyor yıldızlar.
Sönük,
Soluk,
Karanlık,
Ürkütücü,
Boş.
Gökyüzü,
Ruhumun aynası bu saatler.
Tek tek ölen beyin hücrelerim kırılan ışık hüzmelerine eşdeğer bu amınakoduğumun saatlerinde.
Ate,
Nerede unuttuk biz hissetmeyi küçüğüm?
Hangi yıldıza gömdük son sigaramız gibi?
Ate,
Nerede unuttuk ruhumuzu küçüğüm?
Nasıl böyle oldu,
Nasıl bu kadar kirlenebildik?
Nasıl bı kadar günahı taşıyabildin küçük avuçlarında?
Kimbilir hangi ıslak şehrin kaldırımlarında
Hangi topuklu ayakkabı sesinde
Hangi sarhoş kahkahalarda boğuldu bütün umutlar.
Kim bilir hangi sokak lambası lanet etti gecenin 3üne.
Bak gece 3.
3 kere daha öldük küçüğüm.
3 kere daha seviştik,
3 kere daha sarhoş olduk,
3 kere daha öldük.
Gözkapaklarına yıldızlar çekili mutluluğun.
Uzak,
Yıldızlar kadar uzak.
Kimsesizler mezarlığındaki bir fahişenin çürüyen kemikleri kadar uzak.
Ate,
Buraya gel
Gitme.
Hani sevmeyi öğretecektin bana?
Hani yeniden denize gömecektik sanrıları?
Ate,
Yoksun.
Hiç olmadın.
Bir akıl hastanesinin rutubetinde debelenen çığlığın tekisin sadece.
Ate?
Bulutlar diyorum,
Çok dokunulası değiller mi?
Gece 3,
Biraz daha uçma vakti.
Yıldızlara götür beni.
Hadi Ate,
Sonsuza dekmişçesine sevişelim acılarımızla.
Sonsuza dek Ate,
Sonsuza dek...

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Ürkek Sabah

Bir burukluk sarmalıyor bedenimi.
Bir mahzende 70 yıl unutulmuş bir şarap kadar buruk...
Sabahın 5'i.
İsyan eden mor göz altları ve titreyen parmaklar arasında külleri savrulan bir sigara...
Yanan kesikler.
Acemice, alelacele açılmış.
Bir jiletin kenarında,
Bir şişenin ağzında,
Bir sigaranın dumanında yok olan bir kadın...
Son dalının kırılması gibi hissettiriyor.
Tabutunun taşınmasını dışarıdan izliyormuş gibi.
Benim tabutum ve ölü olan benim.
Mezarın başında sigara içip papatyaları koklayan da...
Toprağımı tırmalayan tırnaklar da benim,
Kesmeye kıyamadığım tırnakların kanattığı yaralara bakan da...
Yokettiğim hayatlar ve kaybettiğim insanlar var.
Bir de yanan jilet kesiklerim.
Her seferinde daha derin olmasını dilediğim,
Ama hiçbir zaman beceremediğim...
Tenimi ürperten bir soğuk var,
Ve uykusuz ulaşılmış bir sabah daha.
Uğruna uyanacağım bir şey bulamadığım bir dünyada,
Tenimi yakan bir rüzgarla sarmalandığım bir sabah daha.
Mutluluk son bir kesik kadar yakın.
Çığlık çığlığa değil,
Sessiz bir ölüm arzuladığım...
Avaz avaz sessiz,
Bunaltıcı derecede soğuk.
Ürkütücü ve kanlı.
Ölüm düşleriyle kucakladığım bir sabahtan daha merhabalar azizim.
Sahi,
Bu kadar ölüm fazla değil mi?


27 Mayıs 2015 Çarşamba

Sona Adımlar

Ölüm sanrıları var bileklerimde,
İntaharın izdüşümleri yaralarım.
Sancılanıyor hayatım,
Küçük bir kız çocuğu sarılıyor dizlerine gecenin bir yerinde.
Dudaklarımdan sonsuzluğa karışan bir dumana asıyorum kendimi.
Sonsuzluğa karışmak istiyorum.
Bitsin istiyorum
Sadece bitsin.
Bileklerime batıyor kelimeler,
Bitsin istiyorum bu sancı.
Gökkuşağını solduralı çok oldu,
Soluk tenime batırdım tek boynuzunu midillimin.
Öldürdüm.
Güzel olan her şeyi yok ettim.
Bir katilim ben,
Son kurbanı olarak kendini seçmiş bir katil.
Ruhumun sancıları vuruyor beynime,
Bir serap artık yaşam.
Varla yok arası,
Ölümle hayat arası.
Bileklerimle bir jilet arası.
Son bir acı.
Son bir yara. 
Daha derin, diğerlerinden daha derin.
Sonsuzluk kapılarını aralayacak kadar,
Beni bu sancılardan kurtaracak kadar derin...
Sonra mı?
Sonrası boşluk, sonrası huzur.
Ölüm dolmalı kesiklerimden içeri.
Ölümle vaftiz etmeliyim son nefesimi.
Son bir acı,
İhtiyacım olan tek şey son bir acı.
Son kez kanamalı bileklerim,
Son kez özgürlüğe doğru çırpınmalı nefesim.
Ölmeliyim...

14 Nisan 2015 Salı

Cehenneme Doğru

Cennetten atladım.
Öldürerek azat ettim benliğimi.
Öldürdüm melekleri, 
Çaldım kanatlarını.
Kan kırmızısı kancalarla geçirdim kaburgalarıma.
Zebanilerle savaştım,
Şeytanla seviştim.
Öteki dünyayı kirlettim,
Öteki dünyayı yok ettim.
Reddettim.
Yaratılmış ve yaratılacak olan her şeyi reddettim.
Kendimi reddettim.
Vazgeçtim.
Kendimden vazgeçtim.
Meleklerin tabutlarına kadar uzanıyor şimdi kanatlarım.
Bir sigara daha yerleşiyor çatlak dudaklarımın arasına.
Bir çakmak alevi söndürüyor karanlığını gecenin.
Bir çakmak öldürüyor geceyi.
Bir kadın zehirliyor kendini.
Bir adam vazgeçiyor kendinden bir yerlerde.
Bir yerlerde,
Derinlerde,
Sonsuzluğun içinde,
Bir kadın ölüyor.
Ölüyorum.
Yavaş yavaş.
Bütün filmleri okumak istiyorum,
Bütün kitapları izlemek...
Muhalefet olmak istiyorum tüm evrene.
Gökyüzüde yüzmek istiyorum,
Karada kulaç atmak,
Denizde koşmak istiyorum ya da,
Olağanın zıttını yaşamak...
Ölmek istiyorum Ate,
Bir küllükte unutulmuş bir izmaritmişçesine yanmak istiyorum.
Duman olup karışmak göğe,
Sonra zehirlemek yavaşça diğer ciğerleri.
Öldürmek istiyorum Ate,
Kendimi öldürmek...
Cehenneme gitmek istiyorum belkide,
Ve kemiklerimi anahtar olarak kullanmak istiyorum.
Sonsuzluğu sarmak istiyorum bir şeylere,
Ve izmaritine kadar tüttürmek...
Rüzgar Ate,
Rüzgarla dans etmek istiyorum.
Ve Tanrı Ate,
Sormak istiyorum ona,
Neden ben hala buradayım?

28 Şubat 2015 Cumartesi

Kopuk Dikiş

Cama yumruk atmak gibiydi hayat.
Derimi yırttı,
Damarlarıma kadar parçalandım.
Kanım sıçradı gökyüzüne.
Evrene dağıldı  o irin.
Kırmızı parçalar saçıldı dünyaya.
Kan temizlendi,
Bilekler dikildi,
Camlar süpürüldü.
Hiçbir şey olmamışçasına.
Hiç yaşanmamış gibi bazı şeyler.
Gerçek olamayacak kadar uzak ve hayali,
Yalan olamayacak kadar yakın,
Can yakacak kadar gerçek.
Ama buradalar.
Dikişlerimde.
Dikiş izlerimde.
Tüm hayatım bileklerimde dikişli benim adam.
Bu yüzden diyorum,
Bileklerimden öpmeye başla beni.
Eğer beni seveceksen, 
Bileklerimden başla...

10 Ocak 2015 Cumartesi

Kan Kuşağı

Titreyen ellerimle açtığım acemi yaralarım...
Geçirdiğim sinir krizleri,
Saçlarımı çekmekten yanan saç diplerim...
Yine çok güzel bir akşam.
Bir sigara daha mı yakmalı,
Bir kesik daha mı atmalı...
Bilmiyorum,
Ne yazdığımı bilmiyorum.
Niye yazdığımı bilmiyorum.
Niye yaşadığımı bilmiyorum.
Kendimi tanımıyorum,
Tanıyamıyorum...
Siyah,
Çok fazla siyah.
Kan,
Çok fazla kan...
Bir gökkuşağı doğuyor yaralarımdan,
Sadece siyah.
Sadece kırmızı.
Sadece hüzün.
Gökkuşakları mutlu olmaz mıydı?
Peki ya benim mutluluğumu kimin gökkuşağı çaldı?
En büyük hatan benim dimi baba?
Yaratılmış en karanlık siyah da benim..
Anne,
Benden gökkuşağı olur mu?