7 Ağustos 2017 Pazartesi

Yarım Altı

Türkçe'nin ek-eylemlerde kilitlenişi
Ve ek-eylemlerin ölümcül olabileceği.
Bazı satırarası hüzünlerinden hiçbir derste bahsedilmez mesela.
Ve gecenin üçünde ağlayan olmak istemediğini düşündüğün her gece,
Gecenin üçünde gözlerin yanarken bulursun kendini.
"Öyle" olmaması gereken her şey tam da "öyle" olmuştur çünkü.
Dolunayın ışığının bile ulaşmadığı bazı geceler vardır.
Ölüm sonrası ve satırarası.
Soyut kaldığın geceler olur.
Bir türlü kendini sığdıramadığın zamanlar.
Hani tüm alfabeyi eğip büksen de girmez ya bir kalıba.
Hani sen tüm kelimelerinin boynuna ilmek geçirsen de varmaz ya bir yerlere.
Görünmez camekanlarda dağılır ve düşer ayaklarının dibine.
Yumruklamak istesen de o camekanları bir işe yaramaz. 
Çünkü sen koymamışsındır onları oldukları yere.
Oraya ait bile değillerdir oysa.
Ya da ait olmayan sensindir de bir türlü kabullenemezsin ya,
İşte tam da öyle.
"İki uçlu duygudurum" bokluklarının arasında
En olmayacak yerde çivili kalmışsındır ya.
Hani tüm dünya soyuttur,
Ya da soyut olan sensindir aslında.
Neden bahsettiğini bile bilmezsin bazen
Ama bileklerine kazılı kelimeler hep oradadır.
Hep orada aynı damarı kanatır.
Çünkü bazen tüm geceler birlik olmuş gibi abanır damarlarına.
Yapabileceğin tek şeyse yine gecenin üçünde ek-eylemlerle boğuşmaktır.
Yarım kalan şiirleri temizle bileklerinden.
Çünkü yapabileceğin tek şey bu...


3 Ağustos 2017 Perşembe

Burada Bitsin

Tüm yaşanmışlıkları
Dudak uçurtan duyguları bir hoşçakala sığdırmak
ne denli kolay olabiliir ki ?
Arka fonda Deniz Özbey'in "Yarım kaldı" diyen sesi...
Sigaradan çatallaşmış ses ve kırmızı gözler.
Her zaman, her şeyin sonu bu değil mi zaten.
Tadına baktığın her güzel şarap
Ağzında buruk bir tat bırakacak nihayetinde.
"Bir kez daha bana dokunursan karışırız, karışır dün ve yarın..."
Yıllar önce yazılmış şarkılar senin yerine konuşuyor gibi hissettirir.
Dünya üzerinde devreden duygu hep aynı çünkü.
Hep aynı terkedilmişlik...
Yürüyüp giden bendim ben olmasına,
Ama terkeden yine sendin.
Hep aynı yenilgi.
Boş uğraşlar ve kabullenilmiş çaresizlik...
Gitmek kolay mıydı peki?
Cesaret aldığım tek şey yine Deniz'in
"Bizi üzen neyse burada bitsin" diyen sesi.
Çünkü bazı sıfatlar eğreti kaldı.
Bazı betimler sözlük anlamlarını yalanladı.
Yine de yıldız kaysın diye bekledim bir yerlerde.
Belki bir şeyler bir şekilde...
Ah, peki ya ben kimdim?
Ben neydim sahi?
Artık pek de önemi yok sanırım.
Bizi üzen neyse burda bitsin...


1 Ağustos 2017 Salı

Bir Şiirin Gözyaşları

Ağlamıyordum ağlamasına da,
Kanıma karışık yarım kutu kadar sakinleştirici
Ve damağımı uyuşturan duman... Kabullenilemeyenler ve kabullenilmesi gerekenler.
Her intihar bu ikilemden peydahlanmaz mı neticesinde,
Her intihar sancılı şiirler kusmaz mı bir noktada;
Ve her intihar kendini utandırmaz mı en olmayacak şarkıların mırıltısında?
Kayan her yıldız, bir kadını piç etmez mi karanlıkta?
Öldürmeyen mesafeleri uyuşturmaya yeminli şarap
Ve her öğrenilmiş yenilgiyi kutsamaya yetemeyecek kadar sigara bırakıyorum buraya.
Çünkü bilirsiniz ki bir şiir şairinin gırtlağına dolayabilir avuçlarını.
Biliyorsunuz ki bir şiir
Şakağına dayanıp bir gecenin
Kaşar ilham perilerini üçüncü sayfa cinayetlere kurban verebilir.
Bir de Pink Floyd çalıyorsa eğer eski bir radyoya,
Balçık bir mezar toprağında terketmesi tüm benliğini işten bile değil.
Çünkü biz dünya denen klostrofobiye yenik kayıp ruhlar...
Çünkü şiir şairden doğar azizim,
Parçalayarak şairin kanserli rahmini.
Bazı şeyler yerinde sayar.
Acı.
İhanet.
Yenilgi.
İntihar hep yerinde sayar mesela,
Olduğu gibi satıraralarında...
Umut da hep yerinde sayar mesela,
Kabuk bağlamış sigara yanıklarında...
Bir sigaraya takas edeceğim bu geceyi.
İzbe bir parkın muadivimi burukluklara satacağım her şeyi.
Tek bir sigaraya hem de.
Tek bir sigara.
Çünkü ben dileğimi hep sonsuzdan geri saydım.
Ve sen yanık kirpiklerime hiç bir zaman sarılmadın...