11 Kasım 2017 Cumartesi

Bilmediğin Sancılar

Kökleri çamura gömülü bir hayat ağacından
Avuçlarıma düşen yine hiçlik.
Bekleme
Başlığı olmayan bu şiirlerden düşmez payıma mutluluk.
Ki benim hayat ağacım
Ne idamlara kucak açtı, bilmiyorsun.
Biliyor musun,
Sen aslında hiçbir şeyi bilmiyorsun...
Her gece ağıtlar yakarken gökyüzüne,
Her gece kağıtlarda incitirken ince uçlarını kalemlerin,
Her gece yutarken yeniden ve yeniden tüm dileklerimi,
Sen sıradaki idam mahkumu olduğumu da bilmiyorsun.
Dilek sigaralarımdan peydahlanan hüzne nasıl sarıldığımı anlatsam sana,
Ya da sabaha kadar hiçliğin dilinden konuşsak mesela,
Sessizliğin doldurur mu kanatlarımı yakan bu boşluğu? 
Ki o boşluk,
Bana dair tek somut şey olan o boşluk,
Ne kadar da soyut değil mi oradan. 
Senin için içi boş bir kavram,
Çünkü sen yine bilmiyorsun.
Kendi kendini doğuran yalnızlığın damarlarından kucaklamadı hiç seni.
Sen hiç dinlemedin o küfürlerden bozma yeminleri.
Sen hiç burada olmadın,
Sen burada olmanın ne demek olduğunu bile bilmiyorsun.
Kaybetmedin.
Ki görseydin kayıp geçmiş zamanları, silüetinden utanır da küfrederdin.
Kendinden utanırdın;
Ama sen, kendini de hiçbir zaman bilmedin.
Biliyor musun,

Sen aslında hiçbir şeyi bilmiyorsun...

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Yarım Altı

Türkçe'nin ek-eylemlerde kilitlenişi
Ve ek-eylemlerin ölümcül olabileceği.
Bazı satırarası hüzünlerinden hiçbir derste bahsedilmez mesela.
Ve gecenin üçünde ağlayan olmak istemediğini düşündüğün her gece,
Gecenin üçünde gözlerin yanarken bulursun kendini.
"Öyle" olmaması gereken her şey tam da "öyle" olmuştur çünkü.
Dolunayın ışığının bile ulaşmadığı bazı geceler vardır.
Ölüm sonrası ve satırarası.
Soyut kaldığın geceler olur.
Bir türlü kendini sığdıramadığın zamanlar.
Hani tüm alfabeyi eğip büksen de girmez ya bir kalıba.
Hani sen tüm kelimelerinin boynuna ilmek geçirsen de varmaz ya bir yerlere.
Görünmez camekanlarda dağılır ve düşer ayaklarının dibine.
Yumruklamak istesen de o camekanları bir işe yaramaz. 
Çünkü sen koymamışsındır onları oldukları yere.
Oraya ait bile değillerdir oysa.
Ya da ait olmayan sensindir de bir türlü kabullenemezsin ya,
İşte tam da öyle.
"İki uçlu duygudurum" bokluklarının arasında
En olmayacak yerde çivili kalmışsındır ya.
Hani tüm dünya soyuttur,
Ya da soyut olan sensindir aslında.
Neden bahsettiğini bile bilmezsin bazen
Ama bileklerine kazılı kelimeler hep oradadır.
Hep orada aynı damarı kanatır.
Çünkü bazen tüm geceler birlik olmuş gibi abanır damarlarına.
Yapabileceğin tek şeyse yine gecenin üçünde ek-eylemlerle boğuşmaktır.
Yarım kalan şiirleri temizle bileklerinden.
Çünkü yapabileceğin tek şey bu...


3 Ağustos 2017 Perşembe

Burada Bitsin

Tüm yaşanmışlıkları
Dudak uçurtan duyguları bir hoşçakala sığdırmak
ne denli kolay olabiliir ki ?
Arka fonda Deniz Özbey'in "Yarım kaldı" diyen sesi...
Sigaradan çatallaşmış ses ve kırmızı gözler.
Her zaman, her şeyin sonu bu değil mi zaten.
Tadına baktığın her güzel şarap
Ağzında buruk bir tat bırakacak nihayetinde.
"Bir kez daha bana dokunursan karışırız, karışır dün ve yarın..."
Yıllar önce yazılmış şarkılar senin yerine konuşuyor gibi hissettirir.
Dünya üzerinde devreden duygu hep aynı çünkü.
Hep aynı terkedilmişlik...
Yürüyüp giden bendim ben olmasına,
Ama terkeden yine sendin.
Hep aynı yenilgi.
Boş uğraşlar ve kabullenilmiş çaresizlik...
Gitmek kolay mıydı peki?
Cesaret aldığım tek şey yine Deniz'in
"Bizi üzen neyse burada bitsin" diyen sesi.
Çünkü bazı sıfatlar eğreti kaldı.
Bazı betimler sözlük anlamlarını yalanladı.
Yine de yıldız kaysın diye bekledim bir yerlerde.
Belki bir şeyler bir şekilde...
Ah, peki ya ben kimdim?
Ben neydim sahi?
Artık pek de önemi yok sanırım.
Bizi üzen neyse burda bitsin...


1 Ağustos 2017 Salı

Bir Şiirin Gözyaşları

Ağlamıyordum ağlamasına da,
Kanıma karışık yarım kutu kadar sakinleştirici
Ve damağımı uyuşturan duman... Kabullenilemeyenler ve kabullenilmesi gerekenler.
Her intihar bu ikilemden peydahlanmaz mı neticesinde,
Her intihar sancılı şiirler kusmaz mı bir noktada;
Ve her intihar kendini utandırmaz mı en olmayacak şarkıların mırıltısında?
Kayan her yıldız, bir kadını piç etmez mi karanlıkta?
Öldürmeyen mesafeleri uyuşturmaya yeminli şarap
Ve her öğrenilmiş yenilgiyi kutsamaya yetemeyecek kadar sigara bırakıyorum buraya.
Çünkü bilirsiniz ki bir şiir şairinin gırtlağına dolayabilir avuçlarını.
Biliyorsunuz ki bir şiir
Şakağına dayanıp bir gecenin
Kaşar ilham perilerini üçüncü sayfa cinayetlere kurban verebilir.
Bir de Pink Floyd çalıyorsa eğer eski bir radyoya,
Balçık bir mezar toprağında terketmesi tüm benliğini işten bile değil.
Çünkü biz dünya denen klostrofobiye yenik kayıp ruhlar...
Çünkü şiir şairden doğar azizim,
Parçalayarak şairin kanserli rahmini.
Bazı şeyler yerinde sayar.
Acı.
İhanet.
Yenilgi.
İntihar hep yerinde sayar mesela,
Olduğu gibi satıraralarında...
Umut da hep yerinde sayar mesela,
Kabuk bağlamış sigara yanıklarında...
Bir sigaraya takas edeceğim bu geceyi.
İzbe bir parkın muadivimi burukluklara satacağım her şeyi.
Tek bir sigaraya hem de.
Tek bir sigara.
Çünkü ben dileğimi hep sonsuzdan geri saydım.
Ve sen yanık kirpiklerime hiç bir zaman sarılmadın...

25 Nisan 2017 Salı

Kutsal Şarap Sabahları

Saçlarının boyun girintine döküldüğü yerde kilitleniyorum sana,
Çünkü saçların nisan yağmurları,
Saçların şubat pazarları.
Saçlarının parmak uçlarımdan kayışı diye bir şey var 
Ve bunu yalnızca siyah şarap sabahları biliyor.
Sabah kahvelerime dönüyorsun sonra
Sabah kahveleri ve şubat pazarları...
Aklımı fethetmeye yeminli şiirlere tutsaksın
Çünkü ben "bir adamın şarap içişi" dediğimde kimse anlamıyor.
Bir adamın şarap içişi...
Onun şarap içişi...
Şarabın kendini içmesi gibi,
Şarabı şarapla mayalamak gibi...
Ben onun şarap içişi dediğimde kimse anlamıyor
Çünkü kelimelerin kaldıramayacağı bir kutsallıktan bahsediyoruz.
Ve o kutsallık 
-tıpkı kutsal olan diğer her şey gibi-
Beni teğet geçiyor.
Bense ucuz şaraplara vuruyorum kendimi,
Ucuz şaraplara ve sahte orgazmlara;
Tıpkı babası tarafından istenmeyen diğer her kız çocuğu gibi...
Ve her kadeh dudaklarının simülasyonu,
Köprü altlarında ufalanan vasat halüsinasyonlar gibi...
Yine de boğulmak istedim adi halüsinojenlerde,
Ve erimek kasıklarında
Bir kaşığın ucunda sıvılaşır gibi.
Çünkü karışmak istedim kanına,
Dağıl istedim kasıklarımda.
Ama kutsalsın sen,
Ve hala kasıklarımdaki sancılı yara...








10 Nisan 2017 Pazartesi

Dilsiz Kasık Sancısı

Bu gece de konuşmuyor,
Bu gece de dilsiz amınakoduğumun duvarları. 
Kurtlar sofrasında ufalandı ruhum.
Sahi sen, sen neredesin? 
Bir şişe ucuz şarap
Ve bir ağız dolusu hokkalı küfür.
Gece uzun dediler.
Gece uzun tabii,
Gece uzun peki sen?
Sen neredesin?
Kasığımdaki ağrı olarak kaldın,
Kasıklarımı kanatmanı isterken hem de.
Sevişmek isterdim biliyor musun,
Sevişmek,
Tüm gece,
Seninle...
Ama hayır,
Kanatamam
O irinli sancılı ağrısın sen.
Kanatamam ah hayır,
Sol kasığımdaki sancısın ve duvarlar suskun.
Amınakoduğumun duvarları her gece suskun.
Ve şarap.
Ucuz adi iğrenç şaraplar ve sancı.
Tiksinç iç bulantıları, 
Kabuslardan bozma kişilik karmaşaları
Ve sen
Sen
Çok fazla sen
Çok fazla sen
Sen sen sen sen sen sen
Altı kere hem de, tam altı kere sen.
Hayır kanatamam.
Kasıklarımdan kalbime bulaşan irinsin sen,
Orada kal...

31 Ekim 2016 Pazartesi

Gece Matemi

Dokunduğu her güzelliği de yok eden bir kadındım neticesinde.
Ve karanlığına boyayan her aydınlığı...
Yalnızlığıyla boğan koskoca şehri.
Umut da boğuldu bir kadehte.
Mutluluğa ateşledim dilek sigaramı
Ve son sigaram da rüzgara parçalandı...
Dalga dalga tüm hayaller
Duman duman bulutlara doğru
Sevişilen boş bedenlerde kararmış siyah ruhlar
Zorla kabul ettirilmiş umutlar ruha
Sadece gecenin açtığı o örtü
Ve o örtünün içinde çıplak gerçek
Çıplak hüzün
En saf ve en yalın
En günahsız ve en masum hali acının
Yolun sonu bu çocuk
Yolun sonu her gece yatağını vaftiz eden gözyaşları
Yolun sonu bu çocuk
Yolun sonu bir jilet yarası
Kırmızıya boyayan bu sancılı ağıdı...